75 yaşındaki Durmuş dede, sadece bir zanaatkar değil; aynı zamanda geçmişten bugüne uzanan bir geleneğin son temsilcisi. Türkiye’nin küçük bir köyünde, nesilden nesile aktarılan geleneksel el sanatları, bu mütevazı ustanın ellerinde hayat buluyor. İşte Durmuş dede, hem yaşadığı coğrafyanın kültürel yapısını hem de yılları geride bırakmış olan el sanatlarının önemini gün yüzüne çıkartıyor. Bu haberimizde, Durmuş dede'nin yaşam hikayesini, zanaatına olan bağlılığını ve genç nesillere bıraktığı mesajları öğreneceksiniz.
Durmuş dede, 75 yıl önce Türkiye’nin tarım köylerinden birinde dünyaya geldi. Çocukken, ailesinin geçim kaynağı olan tarım dışında, köydeki ustaların yaptığı el sanatlarıyla da yakından tanıştı. Özellikle ahşap oyma sanatı, genç yaşlardan itibaren onun ilgisini çekti. Ahşap malzemelerle ilk denemelerini yaparken, büyüklerinin onu desteklemesi ve şefkat dolu bakışlar atması, zanaatın ona kazandırdığı özgüveni artırdı.
Yıllar içerisinde köydeki diğer gençlerle birlikte atölyelerde çalışarak, ustaların yanında eğitim aldı. Her geçirdiği gün, onun zanaattaki yeteneğinin artmasına yardımcı oldu. Zanaatın inceliklerine dair edindiği bilgi ve tecrübeleri, gelecekteki kuşaklara aktarmak için bir ideal haline getirdi. Zamanla kendi tekniklerini geliştirerek, el emeği göz nuru eserler üretmeye başladı. Her bir parça, onun dertleri, sevinçleri ve anılarıyla dolup taşan birer hikaye haline geldi.
Durmuş dede, sadece kendi eserlerini üretmekle kalmıyor, aynı zamanda genç nesillere bu sanatın önemini de anlatmaya çalışıyor. “Zanaat, sadece bir iş değil; aynı zamanda bir yaşam tarzı” diyor. Köyündeki çocukları atölyesine davet eden Durmuş dede, onlara ahşap oymanın temel tekniklerini öğretip, geleneksel kültürün ne denli önemli olduğunu vurguluyor. Bu çabası, köy halkı ve özellikle gençler arasında büyük bir ilgiyle karşılanıyor.
Durmuş dede’nin zanaat aşkı, doğal malzemelerin kıymetini bilmek, sabırla çalışmak ve her zaman öğrenmeye açık olmak üzerine kurulu. Zaman zaman köyde düzenlenen festivallerde, kendi eserlerini sergileyerek, ziyaretçilere zanaatın görkemini anlatıyor. Her bir parçası, ustalığını ve sevdiklerinin hatıralarını yansıtan birer sanat eseri olarak değerlendiriliyor. “Benim için her parça, bir anıyla birlikte doğar” diyen Durmuş dede, gençlerin bu tür değerleri anlaması ve yaşatması gerektiğine inanıyor.
Yaşının ilerlemesiyle birlikte, zanaatın fiziksel yükünden de etkilenmeye başlayan Durmuş dede, buna rağmen ruhundaki tutkunun azalmadığını belirtmekte. “Yıllar geçse de, içimdeki zanaat sevgisi hiç sönmeyecek. Gençler bunu benim kadar sevsin istiyorum” diye ekliyor. Son derece sevgi dolu ve içten bir yaklaşımla, el sanatlarının geleceğini koruma çabası, onu sadece bir usta değil, aynı zamanda bir mentor haline getiriyor.
Dolayısıyla, Durmuş dede’nin hikayesi, sadece bir zanaatkarın öyküsü değil; aynı zamanda geçmişin geleceğe taşınmasının ve kültürel mirasın yaşatılmasının ne denli önemli olduğunun da bir ifadesidir. Genç nesillerin, bu tür gelenekleri yaşatıp geliştirmeleri için ilham alacakları bir figür haline geliyor. Zamanın aşındırdığı zanaatların bile, tutku ve sevgi ile nasıl hayatta kalabileceğinin en güzel örneği… Durmuş dede, çağrısını yapıyor: “Zanaat, geleceğin teminatıdır. Onu yaşatmak hepimizin ortak sorumluluğu!”